Hz. Câbir (ra) anlatıyor:
Resûlullâh (asm) buyurdular ki: “Ashâbıma dil uzatmayın! Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, sizden biri Uhud Dağı kadar altın infâk etse, onlardan birinin infâk ettiği iki avuç dolusu, hatta bir avuç dolusuna bedel olmaz.”
Müslim
“İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır (Sahâbeler). Sonra bunları ta‘kîb edenlerdir (Tâbiîn), sonra da bunları ta‘kîb edenlerdir (Tebe-i Tâbiîn).” |Buhârî
SAHÂBELER
Fazîlet-i a‘mâl (amellerin fazîleti) ve sevâb-ı ef‘âl (fiillerin sevabı) ve fazîlet-i uhreviye (âhiret fazîleti) cihetinde sahâbelere yetişilmez. Çünki, nasıl bir asker bazı şerâit (şartlar) dâhilinde, mühim ve mahûf (korkulu) bir mevki‘de bir saat nöbette, bir sene ibâdet kadar bir fazîlet kazanabilir ve bir dakikada bir kurşunu yemekle, en ekal (en az) kırk günde ancak kazanılacak velâyet derecesi gibi bir makama çıkıyor.
Öyle de, sahâbelerin te’sîs-i İslâmiyette (İslâmiyet’in temelleri atılırken) ve neşr-i ahkâm-ı Kur’âniyede (Kur’ân’ın hükümlerini yaymadaki) hizmetleri ve İslâmiyet için bütün dünyaya i‘lân-ı harb (savaş i‘lân) etmeleri o kadar yüksektir ki, bir dakikasına başkaları bir senede yetişemez.
Hatta denilebilir ki bütün dakikaları, o hizmet-i kudsiyede (mukaddes hizmette), o şehîd olan neferin (askerin) dakikası gibidir. Bütün saatleri, müdhiş bir makamda bir saat nöbet tutan fedâkâr bir neferin nöbeti gibidir ki; amel az, ücreti çok, kıymeti yüksektir.
Sözler